Kısayollar:

2 Nisan 2013 Salı

Geç Kalan Adam

İşe yine geç kalmıştı. Patronu "Eğer bir kere daha geç kalırsan seni kovmam gerekecek." diye uyarmıştı bir de. Sabah kalkınca ev terliklerini ters giydi, yüzüne traş köpüğü yerine diş macunu sürdü, gömleğinin bütün düğmelerini ters ilikleyip ceketini ters giydi, kravatını kemer, kemerini kravat olarak bağladı, kahvaltılık gevreğine sirke döktü ve ayakkabısının tekini boyamayı unuttu ama acele etmeliydi. Hızlıca yürürken insanların ona garip garip bakmasına aldırış etmemeye çalıştı. Karşıya geçmek için durdu. Yeşil yandığında tekrar yürümeye başladı. O sırada yaşlı bir adam yolun ortasında çok kötü bir şekilde yere düştü. Hikmet saatine baktı. Acelesi vardı ama yere düşen zavallı adama yardım etmeliydi. Onca insan yerdeki adamcağızın yüzüne bakmıyor, üstüne üstlük onu ite kaka yürüyorlardı. Hikmet kalabalığı yara yara adamın yanına ulaştı. Elini uzattı "Haydi kalkın amcacığım, ezileceksiniz burada." Ama adamın kalkacak hali yoktu. Kırmızı ışığın yanmasına saniyeler kalmıştı. Orada öylece adamın kalkmasını bekleyemezdi. Kırmızı ışık yandı. Yolun kenarında kalan insanlar ikisini izlemeye başladılar. Arabalar korna çalıyorlardı. Hikmet daha fazla beklemedi ve adamı kucaklayıp karşıya geçti. Adamı kucağından indirip saatine baktı. 08:12. "Geç kaldım." Adama döndü. Ama adam ortada yoktu. O yaşlı ve yaralı bedeniyle bu kadar hızlı hareket etmesi imkansızdı. Küçük bir umutla iş yerine gitmeye karar verdi. Vardığında herkes ona bakıyordu. Yavaşça patronun ofisinin kapısına yöneldi. Kapıyı çalmasına gerek kalmadan içeriden bir "Gel." sesi duydu. Ceketini düzeltip girdi. Patron onu bekliyordu. "Saatin kaç olduğundan haberin var mı?" Hikmet saatine baktı. 08:23. "Evet efendim." Patron kaşlarını çattı "Sana dediğim şeyi hatırlıyor musun?" Gayet iyi hatırlıyordu. "Evet efendim." Müdür televizyonu açtı. "Peki bunu nasıl açıklayacaksın?" Hikmet televizyona baktı. Son dakika başlığı altında kendi görüntüleri yayınlanıyordu. Yolun ortasında durmuş, elini boşluğa uzatmış bir şekilde bekliyordu. Kırmızı ışıkta, korna sesi eşliğinde boşlukta bir şeyi kucaklamış gibi kollarını havaya kaldırıyor ve yolun kenarına yürüyordu. Haber kanalları bu olayı cin propagandası şeklinde çarpıtmışlardı. Hikmet öylece kalakaldı.

-Orada yaşlı bir adam vardı.
-Yaşlı adam vardı demek.
-Evet! Düşmüştü ve ona yardım ediyordum.
-Peki bu video neyin nesi?
-Bilmiyorum efendim.
-Çık dışarı Hikmet. Artık sabahları bunca zahmete katlanmana gerek yok.

Hikmet iki büklüm bir şekilde dışarı çıktı. Böyle iyi bir iş daha bulması imkansızdı. Eve gitti. Kendine çeki düzen verip salondaki bir koltuğa uzandı. Birkaç saat uyudu. Uyandığında vakit öğleni geçmişti. Televizyonu açtı. Yine bir son dakika haberi. "Bugün sabah 10:00 sularında ..... şirketinde yangın çıktı. Büyük çaplı yangında sağ kalan olmadığı belirtildi." Hikmet ağlıyordu. Yanan şirket bu sabah kovulduğu şirketti. Daha kendine gelemeden telefon çaldı. "İyi günler Hikmet Bey. Bu sabah son dakika haberlerinde sizin başarılı çalışmanızı gördük. Araştırmalarımız sonucu numaranıza ulaştık. Biz Pandomim Sanat Merkezi'nden arıyoruz. Alo... Alo... Hikmet Bey?"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder