Kısayollar:

6 Temmuz 2013 Cumartesi

Gonca Dergisi'nde Tanıdık Bir Hikaye ^^

Sonunda dergiyi aldım vee işte karşınızda hikayenin ilk sayfası :) Biraz kısa ama alıp okuyunca seveceğinize eminim :) Bana bu işin başından beri yardımcı olan Murat Kaya'ya sonsuz teşekkürler <3

Gezi Günlüğü :)

21 Haziran Cuma, 02:07

Şu an Çanakkale Lapseki feribottayız. Normalde yazmaya sabah başlayacaktım ama unuttum, otobüste de yazamadım. Hava epeyice rüzgarlı. Boğazdan Edirne'ye geçecekmişiz. Oradan da Yunanistan'a :) Otobüs, konuşmalardan dolayı çok gürültülüydü. Yani pek eğlenceli geçti diyemem. Ama uyuklarken duyduğum birkaç iğrenç espriyi yazayım :D
-Çerez diyorlar ama 'çer' ezmiyorlar?
-Buse diyorlar ama bence bu 'b'.
-Adamın biri varmış ikisi yokmuş.
-Adamın biri varmış ikinci dönem düzeltmiş.
Neyse, bunları yazmaya elim varmıyor daha fazla :D Yine de bunları duydukça gülmemek için zor tuttum kendimi :D
Sonra yine yazarım :)


21 Haziran Cuma, 04:41

İpsala Türk-Yunan sınır kapısındayız. Neden bekliyoruz bilmiyorum. Sanırım kontrol yapılıyor. 1 saattir otobüsteki herkes uyuyordu ama sınır kapısına gelince hocalar uyandırdı ve gürültü geri başladı :P
Gelirken alacakaranlık vardı. O yüzden uzaktaki ışıklar çok güzel görünüyordu. Onları seyrede seyrede bir süre sonra ben de uyumuşum zaten :))
Hâlâ bekliyoruz. Hasan geçen sene de çok beklediklerini söyledi. Umarım yine öyle bir şey olmaz :S
Gün doğuyor. (İlk defa gündoğumu göreceğim <3)
Yunanistan'da görüşürüz ;)


21 Haziran Cuma, 09:52

Yunanistan'dayız :) Beklemelerle vs. yol biraz daha uzun sürdü, ben de çoğunlukla uyumayı tercih ettim ve bu yüzden şu an salak gibiyim :D Sınırdan yola çıktığımızda hava çok serindi ama pişiyorum şimdi :P Kahvaltı yapmak için durduk.Turist olmak garip bir şey :))  Arkamızdaki adam bize Yunanca bir şeyler söyledi. Sonradan öğrendik ki, bize masaları birleştirme konusunda laf söylemiş ve hatta gidip garsona şikayet etmiş. Türklerden bu kadar da nefret etmeyin yahu!


21 Haziran Cuma, 17:05

Yol boyunca tarlalar ve bolca yeşillik vardı :) Şehir içine vardığımızda çok mutlu olduğumu söylemem. Selanik çok sıkıcı bir yermiş. 
Önce Atatürk'ün evine gittik ama sadece dışarıdan görebildik çünkü bizi evin içine sokmadılar. Biraz fotoğraf çektik ve İzmir Kordon'a benzeyen sahilde oturduk. Kıyıya çok yakın bir yerde Beyaz Kale diye tarihi bir yapı var. Orası önceden Türklere aitmiş ve önce gözetleme kulesi, daha sonra da zindan olarak kullanılmış. Şimdi ise üzerinde Yunan bayrağı dalgalanıyor. Açıkçası bu biraz sinir bozucu bir şey.
Sahilde daha fazla oyalanmadan buzdolabı magnetlerimizi aldık (koleksiyon yapıyorum da :D) ve bir alış-veriş merkezine gittik. Orada biraz tur attık ama pek bir şey almamaya özen gösterdik çünkü her şey çok pahalı :P Bir köşede yemeğimizi yedik ve ben de o sırada şifresiz bir internet buldum :D 
Gece 00:00'da gemiye binmek üzere limana doğru yola çıkıyoruz. Gemide kamara arkadaşlarımız Birdal ve annesi olacakmış :)


22 Haziran Cumartesi, 01:37

Yol çok sıkıcıydı. Anlatmaya değer tek şey çok konuşan birkaç kişinin uyuması ve oluşan büyük sessizlik.
Limana vardığımızda hava kararmıştı. Çantalarımızı yüklendik (oldukça ağırlardı) ve otobüsten indik. Nebiye teyze ayakkabı-terlik torbasını kaybetmiş, bir süre onu bekledik. Biletlerimiz dağıtıldıktan sonra içeri girdik. İçeride de biraz bekledikten sonra bu sefer limana çıkıp, bineceğimiz geminin gelmesini bekledik. (Ömrümüz beklemekle geçiyor.) 
Gemiye binip de kamaralarımıza ulaşınca büyük hüsrana uğradık çünkü kamara küçücüktü. 2 ranza, 1 tuvalet masası, 1 komidin, 1 gardırop, tuvalet+banyo ve 4 tane insanın 4 metrekarelik alana sığdırıldığını düşün. Sonuç: Aşırı klostrofobik ortam! Neyse, yine de oda odadır değil mi? Biz dinlenmemize bakalım.
Güverteye çıkınca da ikinci bir hüsrana uğradık çünkü havuz adı verilen şey de küçüktü. Zaten hava rüzgarlı olduğu için doldurmadılar. 
Odalarımıza geri dönüp elimizden geldiğince duş almaya çalıştık, bir şeyler atıştırdık ve ben yine ilacımı içmeyi unuttum. 
Artık dinlenmem gerek, iyi geceler.


22 Haziran Cumartesi, 12:30

Güzel bir yatakta sessiz bir uyku gibisi yokmuş :D
Kalktık, saatlerimizi ayarlamaya çalıştık, kahvaltı hazırladık, güverteye çıkıp kahvaltımızı yaptık ve şimdi yeniden odamızdayız :)
Güvertede biraz etrafı seyrettik. Daha doğrusu sadece deniz ve ufuk vardı :D
Varmamıza 5 saat kadar bir şey kalmış sanırım. En iyisi biraz kitap okumak :)
İtalya'da görüşürüz ;)


23 Haziran Pazar, 10:20

İtalya'dan ayrılıyoruz. Hasan gıcığı günlüğüne beni de yaz dedi. Adını yazmakla ondan bahsetmiş oldum :D Hah! Sen bana gıcık demiştin değil mi? Al bakalım.
Roma'dan başlayayım. Orasını en iyi şekilde tanımlamak için, buram buram tarih kokuyor demek yeterli gelir bence. Çünkü adım attığınız taş bile tarih, nereye baksanız tarih.. Orada yaklaşık 5 saat yürüdük. (Otobüslerin girmesi yasak.) Bol bol fotoğraf çektim. Vatikan'ı, tarihi binaları, heykelleri, Dört Mevsim Çeşmesi ve Âşıklar Çeşmesi'ni, Collesium'u, hala devam eden kazı çalışması alanlarını ve çıkarılan yapıları vs. gördük. Gece bile gerçekten muhteşemdi <3 Ama dükkanlar kapalı olduğu için magnet alamadık.
Pisa'da normal olarak Pisa Kulesi'nin olduğu yere gittik. Orası da inanılmazdı. Pisa Kulesi'yle birlikte iki yapı daha var. Üzerlerindeki oymaları, süslemeleri, mozaikleri bir görsen âşık olursun. Pisa Kulesi önünde meşhur pozu verdik :D Yine bolca fotoğraf çektik :) Muazzez teyzelerle yemek yedik, alış-veriş yaptık ve oradan yaklaşık 1,5 saat yolculuk yaparak Floransa'ya vardık :)
Floransa'da otel yerine şirin bir kamp alanında kaldık :) Kamp alanı dediğime bakma. Tuvalet, şarj imkanı vs. vardı yani :D Altı üstü bir gece kalacağız zaten.
Floransa'nın Mickelangelo'su (Yiğit abi sayesinde yazılışını asla unutmayacağım :D) meşhurmuş. Adamın her yerde tarihi çıplak heykellerini görmek mümkün :D Sonra etrafta bol bol mağaza ve restorant olan, çarşı gibi sokaklara indik :) Meşhur İtalyan pizza ve spagettisini yemek üzere bir lokantaya girdik, meşhur olmayı hak eden bir lezzetti ;) Yemekten sonra da dondurma aldık. Dev gibi dondurmalar hemen eriyince üstümüz başımız battı tabii :)) Adını unuttuğum büyük tarihi yapı önünde (çok güzel bir meydandı) grup toplandı. Kamp alanına doğru dönüşe geçtik. Sonunda telefon ve tableti şarj ettim :D Kamp alanının kafesinde biraz vakit geçirdikten sonra şimdi çadırımsı odamızdayız :))
Her neyse, artık yatmalıyım :) Fransa'da görüşürüz ;D


24 Haziran Pazartesi, 00:00

Fransa Cannes'da bir sahildeyiz :) Alper şu an yazdıklarımı okuyor :D
Cannes çok büyük değil ama aşırı lüks bir yer. 35.000€'ya ayakkabı bulmak mümkün. Öncelikle Cannes Film Festivali'nin yapıldığı binaya gittik ve kırmızı halıda fotoğraf çektik :) Yerde eski ünlülere ait el izleri vardı :) Sonra cadde boyunca yürüdük ve dünyanın en pahalı otellerini, arabalarını, mağazalarını gördük. Cannes'ın arka sokaklarını da gezdikten sonra zar zor bir Mc Donald's bulabildik ve karnımızı doyurduk :)) Hamburgerin gözünü seveyim <3 (Gözü yok ama :PP) Ben internete girmeye çalışırken Eralp de Mc Donald's'ın tuvaletine taktı ve gelen herkese tuvaletin şifresini girip kapıyı açtı :D
Şu an sahilde manyak gibi kum kazan arkadaşlarımı izliyorum :D Otobüse binip yola çıkmamıza az kaldı. (Kıyafet değiştirir gibi şehir değiştiriyoruz :P)
İspanya'da görüşürüz :))


27 Haziran Perşembe, 23:35

İspanya'da üçüncü günümüz bitmek üzere. O kadar yoğun ve yorgundum ki yazacak fırsat bulamadım.
İlk gün serbesttik. Millet otelin havuzuna hücum etti. Biz de (annem-ben-Alper) denizi tercih ettik. Deniz epeyi derindi ama çok güzeldi :) Denizden çıkınca güvercinleri gofret ve kraker kırıntılarıyla besledik, Alper taklit yaptı, kısacası bol bol gülüp eğlendik :)) Sonunda güzel bir banyo yapabildim. Akşam da Yiğit abi, Remziye teyze, annem, ben küçük bir kafeye gidip çay içtik, sohbet ettik ve tabii ki internete girdik :D Kafeye varmadan önce Mr. Döner diye bir lokanta işleten Türk arkadaşla tanıştık :) Festival için geldik deyince heyecanlandı, biz de yaptıklarımızı anlattık :) Güzel bir sohbet oldu :) 
İkinci gün yine denizdeydik. Bu sefer Yiğit abiler de bize katıldı. Blanes çok şirin bir yer :)
Akşam 5'e doğru kıyafetler giyildi, makyajlar, saçlar yapıldı ve festival yerine doğru yürümeye başlandı :D 3-4 tane Türk grubu vardı. Yol boyunca marşlar söyledik, insanlar bize çok ilgi gösterdiler ve fotoğraf çektiler :) Diğer ülkelerden gelen çocuklar da çok şirindi :) Sonunda festival yerine vardık. Festival yeri dediğime bakma. Birkaç ev arasına sıkışmış küçük bir meydan, sandalyeler ve sahne. Buna ve performansımızın sonunda müzik kesilmesine rağmen bence harika bir gösteri oldu :) Bolca alkış aldık :)
Bugün de sabah erkenden kalktık ve Barcelona'ya gittik. Bitmeyen kilise La Sagrada Familia'yı, Barcelona'nın muhteşem şehir düzenini, Nou Camp'ı, heykelleri, bir AVM'yi ve garip şişik ağaçları gördük :)) Sonunda bir QuadRoller bulabildim <3
Yarın erkenden Taraggona'ya, Port Aventura adlı oyun parkına gideceğiz :) Bu yüzden artık uyumalıyım. İyi geceler :)


(Maalesef günlüğü buradan sonra devam ettirmemişim. Zaten ettiremezdim çünkü yolculuk o kadar yorucu bir hale gelmişti ki yazmaya halim kalmazdı. Sonradan yaptıklarımızı şimdi yazıyorum.)

Port Aventura inanılmaz büyük ve eğlenceli bir yerdi :) Oyuncaklarda bekleme sorunu olmasa çok daha fazla şeye binebilirdik ama olmadı. Biz de birer taze meyve suyu aldık ve Country havası verilmiş bir mekanda şu ateş etmeli, halka atmalı oyunları oynayıp iki tane oyuncak kazandık :)) Daha sonra oyun parkındaki büyük hediyelik eşya mağazasına gittik. Susam Sokağı, Betty Boop ve Woody Woodpecker gibi eski çizgi filmlerin yeniden canlandığı bir ortamdı :) Alış-verişimizi yaptık, grubun geri kalanı geldikten sonra da dönüş yoluna çıktık. 
İspanya'dan sonra tekrar Fransa'ya gittik. Bu sefer Nice ve Monaco-Monte Carlo'yu gezdik. Nice'de festivale denk gelmişiz, o yüzden mini konserler ve gösteriler vardı :) Oldukça kalabalıktı. Monte Carlo'da para dışında pek bir şey yok :D Bolca pahalı yatlar, arabalar, kıyafetler ve casinolar vardı, pek gezmedik zaten. 
Fransa'dan sonra İtalya, Venedik'e geçtik. Şunu söylemeliyim, filmlerde gösterildiği kadar muhteşem değil. Kanalları temizleyemedikleri için leş gibi kokuyor ve eski yapılara pek bakım yapılmıyor. Yine de mevcut bir tarihi güzelliği var tabii ki. Örneğin maskeler. Eskiden Venedik'te bir hastalık sonucu insanların yüzü yara bere içinde kalmış ve bakıp tanınmayacak hale gelmiş. Bu yüzden kral insanların keyfini biraz yerine getirsin diye maskeli balolar düzenlemiş. O zamandan beri Venedik'te çeşit çeşit maskeler bulunur olmuş. Hoşuma giden diğer şey ise, insanlar evlerinden çıkıp teknelerine atlıyor ve şehirde ulaşım böyle sağlanıyor. Hatta vapuretto denen toplu taşıma araçları bile var :)) Gondollara ise 5 kişi binebiliyorsunuz ve toplam fiyat 100€. 
Venedik'ten sonra ise son olarak Sırbistan, Belgrad'ı gezdik. Sırbistan'ın para birimi Dinar ve oldukça düşük bir para. 1 Euro verip 113 Dinar, 1 Türk Lirası verip 45 Dinar alıyorsunuz. Belgrad'da da yine tarihi binalar ve heykellerle karşılaştık. Eskiden yine Türklere ait olan Meydan Kalesi'ni (Kalemagdan) gezdik. Meydan Kalesi'nin olduğu bölgeyi doğal park haline getirmişler ve bu parkın uç kesiminden de Tuna Nehri'ni izliyorsunuz. Muhteşem bir ortam ve manzara var. Sokak çalgıcıları da çok Belgrad'da. Bu çalgıcılardan birisiyle tanıştım ve La Bamba çalıp söyledi :) Çok eğlenceliydi :) Belgrad'dan da birkaç hediyelik ve magnet alış-verişi yaptıktan sonra otobüse yürüdük, grup toplandıktan sonra da yola çıktık.

Bulgaristan üzerinden Çanakkale'ye geçip, yine uzun bir yolculuk sonrası İzmir'e döndüğümüzde artık yorgunluktan ölmek üzereydik :D İki hafta yolculukta bile Türk yemeklerini, havasını, suyunu öyle bir özlüyor ki insan.. Memleket gibisi yokmuş <3